Tempolu Fener geri döndü

Alex’imin baldırı çekti, takım ilk yarıda hepimiz gibi şoka girdi. Ne yazık ki 3-4 hafta olmayacak gibi gözüküyor. Ama Alex yoksa da takımın Daum temposu var. İkinci yarıda denedikçe denediler, öyle olmadı böyle denediler, işi keyfinde bitirip yine haftayı lider kapattılar.

Roland Koch en çok Gökhan Gönül ve Emre Belözoğlu ile çalışıyor galiba. Yorulmak bilmediler ve çok çok iyi oynadılar. 3-4 hafta içinde Koch programını tamamladıktan sonra daha da tempo yapar bu takım ve 70’den sonra özellikle içeride çok can yakar.

Cristian’ı ben çok beğeniyorum. Hep doğru yerde, doğru hamleler ile var. Topu da gayet iyi kullanıyor. Açıkçası ilerleyen günlerde daha çok şut atmasını bekliyorum. Deivid hasta etti. Alex’in yerini doldurmasını tabii ki bekleyemeyiz ama biraz gayret, az biraz kalite be abi. Özer ve Topuz bir an önce iyileşip takıma girmeliler. Tuncay sesleri de geliyor İngiltere’den, satır arasına bunu da sokuşturayım… Takımın Krema’sı 😉

Volkan’ın çıkardığı iki pozisyon da harikaydı. Çok laf ediyoruz adama ama bazen de böyle selam veriyor hepimize. Rambo da Emre’nin bacaklarını okudu üfledi, adam gitti kornerden gol attı.

Bülent Hoca’nın türbülent metodu da tülbent metoduna dönmüş. Lafla peynir gemisi yürümüyor tabii. Hele bu fikstür ile işleri çok zor.

Andre Santos’un maçın sonunda attığı gole de şapka çıkarmayacak futbolsever yoktur herhalde. Yorumlarda ilk goldeki ofsaytı, penaltı pozisyonlarını falan bana değil Erman’a sorun. 😉

Bu sene lig kopar. Demedi demeyin.

Rotasyon

Dün maç öncesi içimde acayip Elano gazı vardı. En azından bir 45 dakika oynar diye düşünüyordum ama tam maç için yola çıkmadan Brezilyalı’nın motoru bozduğunu ve kadrodan çıkarıldığını öğrendim. Ufak bir hayal kırıklığı olmadı desem yalan olur ama Sami Yen’deki ligin ilk maçı için yine de heyecanlıydım.

Stada gittiğimde ısınan ilk 11’i görünce herkesin aksine ben çok şaşırmadım çünkü Rijkaard Barcelona’yı çalıştırırken de takım içindeki rekabeti üst düzeyde tutmak ve kimsenin formasının garanti olmadığı mesajını vermek için sık sık rotasyon yapardı ve şimdi bunu Galatasaray’da yapıyor.

Açıkcası kadroda beni en çok mutlu eden değişiklik sağ bekte Sabri’nin yerine Uğur’un oynamasıydı. Her ne kadar Uğur henüz beklenen düzeyde olmasa da Sabri’nin oynamayışı maç içindeki sinir kat sayımı ciddi anlamda düşürdü. Stoperde oynayan Emre’ler gayet başarılılardı ve her zaman oynayabileceklerinin mesajını verdiler. Hatta daha önce de dediğim gibi bu takımın ideal stoperleri Emre Güngör ve Servet olmalıdır. Sol bekte Balta’nın yerine oynayan Volkan ise tam bir faciaydı. Kademeye giremiyor, bire birde ağır kalıyor, bindirme yapmıyor ve topu ayağından çok geç çıkarıyordu. Balta’nın yedeği olarak gönderileceği konuşulan Alpaslan’ın olmasını tercih ederim açıkcası.

Orta sahadaki Barış ve Mustafa Sarp ikilisi oldukça mücadeleciydi. Özellikle Sarp’ı kaç maçtır çok beğeniyorum. Bitmek tükenmek bilmeyen enerji, ikili mücadelelerde hep ayakta, hep istekli ve sınırlı teknik yeteneklerine rağmen isabetli pas oranı oldukça yüksek. Aynı özelliklere sahip hatta daha da atletik olan Barış ise her zaman olduğu gibi sınırlarını bilmiyor ve yapmaması gereken işler peşinde koşuyor. Önlerinde serbest oynayan Arda için söze gerek var mı bilmiyorum. Büyüdükçe büyüyor kaptan…

Sağ kanatta oynayan Keita, ilk yarıda istediği boşlukları bulamadı ama ikinci yarıda özellikle skor avantajını yakaladıktan sonra çok etkiliydi. Keita’nın bireysel yetenekleri ve rakibe ters gelen hareketleriyle ceza alanına girişleriyle bu sezon daha çok penaltı kazanabiliriz. Solda oynayan Kewell’ı ise dün biraz sinirli gördüm nedense. Özellikle arkasında oynayan Volkan’la devamlı atıştı. İyi oynadı ama her zamanki Kewell değildi sanki. İleri uçtaki Baros ise gol atamasa da boşalttığı alanlarla ve topu alıp attığı deparlarla takıma oldukça katkı yaptı ama en kısa zamanda golü bulup rahatlaması lazım.

Daha sezon başı, taşlar yerine yavaş yavaş oturuyor, Rijkaard kadroda rotasyona önem veriyor ve bana göre Galatasaray daha %50 performansla oynuyor. İdeal kadro ve daha güçlü rakipler karşısında çok daha iyi maçlar izleyeceğimizi düşünüyorum. Bu arada dün akşam Ali Sami Yen’deki atmosferden taraftarın yeni sezon için ne kadar heyecanlı ve umutlu olduğu da net biçimde hissediliyordu.

Eskisi gibi olur mu?

Yok Lazio ile anlaştı yok yarın Fener ile imzalıyor denilen Lugano, kendi resmi internet sitesinden Fenerbahçe’yle 4 yıllık yeni anlaşma imzaladığını açıklamış.

Avrupa’dan teklif edilen rakamlardan vergileri düşünce Fener’in teklifi daha cazip geldi heralde. Umarım Fenerbahçe bu kadar naz yapan Lugano ve çakal menajeri Juan Figer‘in burnunu iyice sürtmüştür ve kendi istediği şartlarla anlaşmıştır. Her ne kadar takımı sık sık eksik bırakacak da olsa iyi futbolcu olduğu ve Fener’e katkısının devam edeceği kesin ama taraftar eskisi gibi Lugano’ya tapar mı bilemiyorum.

Dikkat et Beckham’a bulaştırma!

Beckham L.A Galaxy’e dönmek istemiyor diye kendisi hakkında atıp tutan takım arkadaşı Landon Donovan domuz gribi olmuş. Amerika-Meksika maçında kendini bir anda kötü hissetmeye başlayan Amerikalı forvete maç sonunda domuz gribi teşhisi konmuş. Doktorların açıklamasına göre hafif olarak geçirdiği gripten kısa süre içinde kurtulacakmış.

Allah’ın sopası yok derler ya, bu o olsa gerek…

Bir Tomasson vardı…

1998-2002 yılları arasında Feyenoord formasıyla parlayan daha sonra Milan’a transfer olarak 3 sezonda 22 gol kaydeden Danimarkalı forvet Tomasson, İtalya’daki dönemin ardından sırasıyla Stuttgart ve Villarreal formaları giyerek kariyerinde düşüşe geçmişti.

Geçen sezon kariyerinin parlama noktası olan Feyenoord’a geri dönen 32 yaşındaki Tomasson, bugün Danimarka Milli takım formasıyla Şili karşısında 1 gol atarsa 1912-1925 yılları arasında Milli takım forması giymiş olan Poul Nielsen’in 52 gollük rekorunu egale edecek. Eğer 1’den fazla gol atarsa yeni rekorun sahibi olacak.

Zamanında Türk basını bu adamı da 3 büyüklerimize transfer etmişti. Gelseydi ne kadar iş yapardı bilemiyorum ama ben oyun stili pek beğenmezdim. Feyenoord formasıyla 1-2 sezonun ardından Milli takım formasıyla en çok gol atan futbolcu ünvanını da aldıktan sonra formasını asar muhtemelen.

Simon Kuper’in yeni kitabı: Why England Lose?

Sürekli ve severek takip ettiğim yabancı yazarlardan Simon Kuper‘in spor ekonomisti Stefan Szymanski‘le beraber yazdığı yeni bir kitabı “Why England Lose?” piyasaya çıkmış.

Kitapta futbolun sorunlarına değişik bir bakış açısıyla yaklaşıldığı söyleniyor. Mesela Nottingham Forest Avrupa şampiyonluğundan League One’a nasıl geriledi, Newcastle neden hep yanlış oyuncuları alıyor ve penaltılar neye yarar gibi sorulara klişe olmayan yorumlar getirilmiş.

Simon Kuper’in yıllar önce yazdığı “Football Against the Enemy” adlı kitabın ardından bunu da okumak için sabırsızlanıyorum. İlginizi çekerse buradan sipariş verebilirsiniz.