31 Aralık 2011

Blogda gerçek Ronaldo’dan bahsederken hep şişmanaldo filan derim ama çok severim kendisini. Gelmiş geçmiş en iyi Brezilyalı’dır bana göre. Özellikle Barcelona ve Inter formalarıyla orta sahadan topu alıp uzayışları ve harika bitirişleri unutulmazdır.

Şimdilerde fazla kilolarıyla memleketi Brezilya’da Corinthians için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor hatta kilo verip son kez Dünya Kupası görmeyi çok istiyor. Efsanenin son hayali gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bilemem ama bildiğim tek şey gerçek Ronaldo’yu 22 ay daha izleyeceğimiz.

Ronaldo 31 Aralık 2011’de Corinthians ile olan sözleşmesi bitince futbolu bırakacağını açıkladı. Keşke o dizindeki defalarca tekrarlayan sakatlık belaları olmasaydı da kiloları alıp Brezilya’ya erken dönmeseydi. İlerleyen yaşına rağmen Avrupa’da bizlere daha yakın olsaydı…

Madrid yorgunu

Başlık hem benim için hem de Galatasaray için aynı anlamı ifade ediyor. Madrid’den geldikten 1 saat sonra derbiyi izlemek için televizyonun karşısına oturdum. Galatasaraylı futbolcular da 3 gün önceki zorlu Atletico Madrid mücadelesinden sonra sahadalardı. Takımdaki yorgunluk özellikle ilk yarıdaki şaşkın futboldan belliydi.

Madrid’den özellikle ikinci yarıda oynaması gerektiği gibi oynayarak avantajlı skoru alan Galatasaray için derbide yenilmemek çok önemliydi. Bu kısıtlı kadroyla 2 maçta da nasıl oynaması gerekiyorsa öyle oynayarak yenilgisiz çıktık. Özellikle derbinin ilk yarısını beraberlikle atlatınca 3 puan bile gelebilir dedim ama son 10 dakika dayanamadık. Neo Leo Franco’nun topu yere doğru yumruklayası geldi. Gerçi Beşiktaş’ın ilk yarıda oynadığı futbolun da hakkını vermek lazım. Eğer bu maçta bir taraf 3 puanı hakettiyse o Beşiktaş’tı denebilir ancak Galatasaray da üst üste oynadığı zorlu maçlarda ortaya koyduğu mücadeleyle alkışı hakediyor.

Beşiktaş derbisinin ardından Atletico ile oynayacağımız rövanş maçında eğer turu geçersek ki bence kesinlikle geçeceğiz, önümüz açık. Jo’nun sakatlıktan kurtulmuş olması, Kewell ve Baros’un mart ayının 2. yarısında takıma katılacak olmalarıyla beraber uzun zamandır beklediğimiz ivmeyi yakalayacağız.

Madrid ile ilgili izlenimleri, videoları ve fotoğrafları zaman içinde paylaşacağım. Ancak maç öncesi ve maç sırasında yaşadığımız çirkinliklerden kısaca bahsetmek istiyorum. İspanyol polisinin bizlere yaptığı terörist muamelesi, tribünlerde açılan pkk bayrakları ve yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz “Türkiye Avrupa değildir” pankartı sinirlerimizi çok gerdi. Tüm yaşananlara rağmen olayların büyümemesi Galatasaray taraftarının sağduyusu sayesindedir. Şahsen sakin bir adam olan ben bile maç öncesi yapılan üst aramasında polise saldırmamak için kendimi zor tuttum. Afedersiniz ama kıyafetimin içine el sokularak dokunulmayan yerim kalmadı(!)

Eğer bunları yapanlar kendilerini Avrupalı zannediyorlarsa aynen devam etsinler. Zamanı gelince biz yine gider oraların kralı oluruz. O zaman kim Avrupalı kim değil daha iyi anlarlar.

*Bu arada fotoğrafı Madrid günlerini beraber geçirdiğimiz Emir Ko’nun yakaladığını belirteyim.

Avrupa’daki en iyi Brezilyalı

Geçen sezon Kaka’nın kazandığı Samba Gold ödülünün bu seneki sahibi Sevilla’nın forveti Luis Fabiano oldu. Ülkemizden Elano ve Andre Santos‘un da aday olduğu ödül 3 ayrı grupta verilen oylar neticesinde sahibini buldu.

Birinci grupta sambafoot.com okuyucuları, ikinci grupta sambafoot.com derneğinin seçtiği Brezilya’nın önde gelen eski futbolcuları, oyuncu menajerleri, teknik direktörleri ve diğer liderlerinden oluşan 11 kişilik resmi seçmen grubu, üçüncü grupta ise sambafoot.com derneğinin kendi üyeleri yer alıyordu.

445

Alessandro Del Piero dün Genoa karşısında Juventus formasıyla 445. maçına çıkarak kulüp tarihine geçti. Rezil geçen sezon sebebiyle çok da şaşalı bir kutlama yapılmaması anlayışla karşılanabilir ama Del Piero’nun Juventus için yeri çok ayrıdır. Dün de gitti gidiyor denilen maça ağırlığını koydu 2 gol atarak maçı aldı. Zamanında Roberto Baggio‘nun Juventus’tan ayrılmasına sebep olan Del Piero’ya nefretle başlayan sevgimi de belirtmek isterim.

Bu arada Zaccheroni yönetiminindeki Juve ilk galibiyetini dün Genoa karşısında 3-2’lik skorla aldı. Del Piero’nun gollerinin yanı sıra diğer gol de Amauri’den. Aylar sonra gol atmayı hatırladı başımıza taş yağacak galiba.

Madrid’te bayram havası

Barcelona sezonun ilk mağlubiyetini 2-1’lik skorla Vicente Calderon’da Atletico Madrid’ten aldı. Bütün hafta bahsedilen defansif sorunlar yetmezmiş gibi maçın daha 1. dakikasında Keita’nın da sakatlanması ve Pedro’nun oyuna girip Iniesta’nın ortaya çekilmesi Tiago-Assunçao ikilisi karşısında Barca orta sahasını oldukça yumuşattı. Araya atılan topla gelen Forlan golü ve Simao’nun frikiğinden sonra Ibra Barca’yı ümitlendirdi ancak alıştığımız rakibi pas ambalesi yapan Barcelona’dan bugün eser yoktu.

En son 9 ay önce Osasuna’ya yenilen Barcelona eninde sonunda ligde maç kaybedecekti. La Liga’nın ez zor deplasmanlarından birinde ve Atletico gibi Barca’ya hep ters gelen bir takıma yenilmesi normal karşılanabilir. Şehrin diğer takımı Real’in bugünkü skora Atletico’lulardan bile daha çok sevindiğini tahmin edebiliyorum. Puan farkı 2’ye indi ama heyecena gerek yok, Bernabeu’da telafisi rahat olur.

4 gün sonraki rakip Atletico için kuralar ilk çekildiğinde “şu an sürünüyorlar ama 2 ay sonra ne olur bilinmez” demiştik. Hem de ne bilinmezmiş(!) Adamlar dünyanın en iyisi olarak kabul edilen Barcelona’yı yenmenin moraliyle karşımıza çıkıyorlar. Agüero-Forlan zaten bir dert ama Reyes de çok etkili bu ara.

Defansif anlamdaki sıkıntılarını es geçmeyelim yanlız. Ben orada gol bulacağımıza çok inanıyorum. Sonuçta bize karşı Barcelona’ya oynadıkları gibi oynamayacaklar. Barcelona’yı beklediler, üstlerine çektiler ve araya attıkları toplarla pozisyon buldular ki bu Agüero ve Forlan’ın en verimli olduğu oyun stili.

Madrid’te moraller yerindeyse eksiklere rağmen haftayı dinlenerek ve liderliği alarak geçiren Galatasaray’da da moraller yerinde. 4 gün sonra el mi yaman bey mi yaman Madrid’de hodri meydan.

Olacak forvetsiz de olacak, sadece biraz daha sabır…

İlk maçta deplasmanda 2-1 yenildiğimiz Antalyaspor’u dün 3-2 yenmemize rağmen Ziraat Türkiye Kupasına son noktayı koyduk. Tabii ki Galatasaray yarıştığı her kulvarda sonuna kadar gitmelidir ancak son haftalarda sergilenen en iyi performanslardan biriyle eleniyor olmak biraz olsun sıkıntımı hafifletiyor.

Galatasaray’ın son dönemdeki en büyük problemi neydi? Bütün forvetler sakat. Eee biz dün akşam sahada gerçek anlamda bir forvetimiz olmadan, sağ kanatta Keita’nın ilk yarıda çok az ikinci yarıda ise hiç bir şey yapmadığı, Gio’nun hala fiziksel olarak hazır olmadığı bir ortamda 3 gol attık. Arda’nın önceki maçlardaki gibi çakılı tek forvet oynamaması ve daha fazla dolaşıp top taşımasının yararını gördük. Özellikle ilk yarıda ve ikinci yarının ilk 15 dakikalık kısmında uzun zamandır yapmadığımız kadar çok pas yaparak ve adam eksilterek pozisyonlar bulduk. Goller dışında ilk yarıda direkten dönen 2 top, ikinci yarıda ise Mustafa Sarp’ın kaçırdığı yüzde yüzlük 2 gol pozisyonu aklıma ilk gelenler.

Ancak bu sefer de Neill’in gelmesiyle toparlanıyor dediğimiz savunma canımızı acıttı. Belki bireysel olarak yapılan çok bariz hatalar yoktu ama organize değildik. Kornerden yenilen ilk gol inanılacak gibi değil. Ön direk arka direk kimse yok. İkinci gol ise sahanın en iyilerinden Neill’ın bozduğu ofsayt ve karşı karşıya bir pozisyon. Sarp’ın o pozisyonda kalenin önüne doğru değil de dış taraftan kademeye girmesini anlamak da zor. Dün akşam 2 gol dışında Antalya’nın neredeyse pozisyonu yok ama futbol bu adaleti yok işte.

Maç üzerine konuşurken isminden özellikle bahsedilmesi gerekenleri atlamamak lazım. İlk sırada tartışmasız Elano. Aldı sazı eline oynadı oynattı. Bir diğer isim Neill. Güven veriyor bu adam bana. Gio’nun yerine oyuna ikinci yarıda giren Emre Çolak’ın attığı golde de gözlerimin dolar gibi olduğunu belirtmek isterim. Evet yediğimiz ikinci golün başlangıcı onun kaptırdığı toptu ama daha çok genç ve elbet hataları olacak. Yeter ki hataları sadece kendini geliştirmek adına sahada olsun.

Elendiğimiz Türkiye Kupası ama önümüzde daha da önemlisi Turkcell Super Lig ve Europa Kupası var. Bırakalım kupayı renkli televizyonda göremeyenler düşünsün. Biz takımımıza destek olmaya devam edelim. Bu takım Cumartesi günü 3 günlük kamp için Antalya’ya gidiyor, hafta sonunu da maç yapmadan Atletico Madrid deplasmanına hazırlanarak geçirecek. Açıkcası Kayseri maçından sonra bu halde Madrid’de yarım saatte 3’lük oluruz diyordum ama bugün biraz daha umutluyum. Belki 3’lük olmayız 2’lik oluruz ama karşılık verebiliriz ki orada atılacak gollerin önemi çok büyük.

Şahsen ben bir hafta sonra bugün Vicente Calderon’daki yerimi inanarak alacağım. Bu kadar eksiğe rağmen bu takımda ışık var ve önümüzde çok faydalı geçebilecek bir hafta var. Rijkaard ve Neeskens’in takımın başına ilk geldiği gün de dediğimiz gibi sabır. Biraz daha sabır….

Bir de bitirmeden en son eklemek istediğim bir şey var. Dün akşamın ardından değişik mecralarda “Galatasaray’da forvet Servet” diye dalgaya vuran yazılar okuyorum. Evet dün son 5-10 dakika doldur boşalt toplarında kafa vurmak için Servet oyuna girmiştir. Heralde kendileri bu tip hamleleri ilk defa görüyorlar. Bu arkadaşları Avrupa futbolunu izlemeye davet ediyorum. Özellikle Mourinho-Materazzi ve Van Gaal-Van Buyten ilk tavsiyelerim.

Cumartesi’nin ardından

Merseyside derbisiyle başlayan maç izleme şölenim az önce Real Madrid – Espanyol maçıyla sona erdi.

Liverpool büyük bölümünü 10 kişi oynadığı maçta Everton’ı Kuyt’un golüyle 1-0 yendi. Kuyt bu aralar bir baldır gidiyor, olmayacak goller atıyor şaşırtıyor. Derbiye damga vuran isim ise tartışmasız hakem Atkinson. Bütün maç çaldığı ters düdükler bir yana Krygiakos’a kırmızı gösterdiği pozisyonda çift giren Fellaini’ye neden kart yok? Bir de eğer Rafa Benitez Maxi Rodriguez’i sol iç oynatmak için transfer ettiyse ayıp etmiş. At Maxi’yi sağa Kuyt’u ileri uca kurtul N’gog’u yeteneksizinden…

Derbi sonrası dönüşümlü izlediğim iki maç var. Wolfsburg – Bayern Münich ve Manchester United – Portsmouth. Hiç bilmesem ve birisi bana gelip bu Wolfsburg geçen sene Bundesliga’da şampiyon oldu dese hadi ordan derim. Magath’ın takımından eser yok. Çok yazık. Sezon sonu Dzeko ve Grafite de gider sonrası daha da karanlık. Bayern ise Van Gaal’ın gazını aldı gidiyor. Sezon başındaki formsuz dönemin ardından bol gollü galibiyetlerine devam ediyorlar. Robben büyük formda bugün de attı golünü. Maçın skoru 1-3 Bayern. United ise “Glazer out” tezahüratları ve pankartları eşliğinde zayıf Portsmouth’u 5’ledi. Gollerin 3’ü Portsmouth’lu futbolculardan. Karşı kaleye gidemiyoruz bari bizim kaleye çalışalım dediler. Diğer iki gol ise Rooney ve Berbatov’dan.

Aşağıdaki postta fikirlerimi belirttiğim Galatasaray – Kayserispor maçından sonra ise günün en keyifli anı için Barcelona – Getafe maçına geçtim. 90 dakikayı 9 kişi tamamlayan Barca maçı 2-1 aldı. Goller Messi ve Xavi’den. Messi’nin gol yine müthiş. Pique’nin kırmızısına itiraz yok ama 90’da atılan Marquez’e yazık oldu. Rakibe dokunmadı bile bir balıklama penaltı mevzusuna kurban gitti. Barcelona’nın ardından takipçi Real Madrid’i izleyelim dedik. Espanyol karşısında 3-0’lık çok rahat bir galibiyet. Espanyol baya kötü bu sezon. Sadece bir oyuncuya bağlamak doğru olmaz belki ama De la Pena’nın sakatlığından çok etkilemişler. Real’in golleri Ramos, Kaka ve Higuan’den. Puan farkı bu hafta da 5. Kovala Madrid kovala belki yakalarsın…