Nerede Türk Hava Yolları?

Barcelona dün Kopenhag deplasmanına Braga kulübüne ait uçakla gitmiş. Organizasyondan memnun kalmayan ve başka bir kulübün uçağıyla uçmaktan rahatsız olan başkan Rosell olaya çok sinirlenmiş. Yanlız siniri de pek işe yaramamış aynen gittikleri gibi bu uçakla geri dönecekler.

Benim merak ettiğim biz Türk Hava Yolları Barcelona’ya sponsor diye gurur duyuyoruz. Anlaşma sonrası yapılan açıklamada da Barcelona’nın Avrupa Kupalarındaki deplasman maçlarına Türk Hava Yolları ile uçacağıydı. Ee nerede şimdi Türk Hava Yolları?

Bir bilen varsa bizi aydınlatsın. Hakkaten merak ettim.

Basından Scolari’ye palyaço tepkisi

Geçen hafta Atletico Minerio beraberliği sonrası basın mensuplarının sorularına sinirlenip onlara palyaço diyen Palmeiras teknik direktörü Luiz Felipe Scolari’ye bu hafta fena misilleme gelmiş.

Goias maçı öncesi sahaya çıkan Scolari’yi gören basın mensuplarının hepsi burunlarının üstüne kırmızı palyaço burnu takmışlar. Olayı gülümseyerek karşılayan Scolari, 3-2 kazandıkları maçın ardından basın toplantısı yapmamış.

Basın Scolari’den özür bekliyor. Scolari de inatçı ters adamdır. Bakalım nasıl sonuçlanacak.

Frankfurt kartalı

İsmi de Attila. Aman dikkat koparır.

Bu arada Skibbe’li Frankfurt 10. hafta sonrasında Bundesliga’da 5. sırada. Skibbe başarılı olmak için en önemli kriter olan Türkiye’den kovulma basamağını geçtiğimiz senelerde aşmış bir hoca. Yolu açık olsun. Mütevazi kadrosuyla yaptığı mücadele, oynattığı hoş futbol yeter.

La Liga&Serie A&La Liga

Dün akşam maç izlemekten hakikaten yoruldum. Saat 21.00’de başlayan Hercules-Real Madrid maçı, onun devresi olurken Milano’da başlayan Milan-Juve derbisi ve o devam edip Hercules-Real Madrid maçı biterken başlayan Barcelona-Sevilla maçı… Kanal değiştirmekten bir oraya bir buraya gitmekten başım döndü resmen. Bir de üstüne üstelik 3 maç da birbirinden muhteşemdi.

Real, Hercules deplasmanında Trezeguet’nin golüyle 1-0 yenik duruma düşmesine rağmen 2. yarıda maçı çevirdi. Mourinho soyunma odasında ne fırça attıysa Real 2. yarı Play Station gibiydi. Büyük top oynadılar. Hercules’in nefesi yetmedi. Dayanamadılar kesilip gittiler. Gollerin biri Di Maria‘dan ikisi Ronaldo’dan geldi. Ronaldo’nun ilk golünde Marcelo’nun soldan nefis girişi var. Marcelo’daki gelişim acayip. Çok güçlendi. Her pozisyonda ayakta kalıyor. Ronaldo’nun ikinci golünde ise çok eleştirilen Benzema al da dedi resmen. Bu maçtan sonra biraz olsun rahatlama gelir Fransız’a.

Milano’da ise topu oynayan, golleri kaçıran, oyuna hükmeden Milan’dı ama kazanan 1-2’lik skorla Juventus oldu. Juve resmen 2 kere geldi 2 tane attı. İlk gol 24’de Quagliarella’nın kafasıyla geldi. Golün ardından Milan yüklendi de yüklendi, dünyaları kaçırdı ama Juve 65’de yine bir geldi ve bu sefer de kaptan Del Piero ile skoru 0-2 yaptı. Milan 2 farka rağmen de durmadı. 81’de Ibra ile golü buldu ama eşitliği bir türlü yakalayamadı. Derbi tam Serie A derbisiydi. Neredeyse yapılan bütün oyuncu değişiklikleri sakatlıklardan dolayıydı. Kütür kütür maç oldu. Hakemin de buna katkısı büyüktü. Gerçi Milan tribünleri hakemden pek memnun kalmadı. Haksız da değillerdi hani. Bu arada Milan’da Robinho filan hikaye Ronaldinho’yu çok aradılar. Inzaghi ve Seedorf’la maçı çevirme çabaları da artık bayatladı. Bu yaştan sonra gitmiyor ayaklar.

Barcelona ise bildiğimiz gibiydi aslında. Milan-Juve maçını izlerken Barca maçı başlamış mı diye kanalı değiştirdim karşıma Messi’nin sevinci çıktı. 2 dakika kaçırmaya gelmiyor adamlar hemen çakıyorlar. Artık Guardiola’nın bu futbolcuları hafta içi topsuz bıraktığına inanmaya başladım. Bu nasıl zevkle, iştahla top oynama aşkıdır? Herneyse maça dönecek olursak ilk golün ardından yine devam eden tiki taka Barcelona atakları ve Villa’nın solla attığı muhteşem gol. İlk yarı tam bitmek üzereyken 10 kişi kalan Sevilla. İkinci yarının başında Dani Alves fırsatçılığıyla gelen 3. gol. Ardından Xavi, Puyol ve Pedro gibi yıldızları kenara alan Guardiola. Messi’nin klasik orta sahadan akışı ve 4. gol. Sonrasında ise kapanışa yakışır şekilde Busquets ile başlayıp Messi ile devam eden ardından yine Busquets ile buluşan Villa’nın bitirdiği 5. gol.

Sessiz sedasız rekor

Claudio Pizarro geçen hafta Werder Bremen’nin Mönchengladbach’ı 4-1 yendiği maçta Bundesliga tarihine geçmiş haberimiz yok.

Perulu forvet Bundesliga kariyerindeki 134. golünü atarak lig tarihinin en golcü yabancı futbolcusu oldu ve 133 golü bulunan Brezilyalı Elber‘i geride bıraktı. İşin enteresanı Pizarro bu golü uzun zamandır bekliyormuş. Ligin 9. haftasında bu sezonki ilk golü olmuş ve rekor gelmiş. Rekoru nasıl kutladığını soran gazetecilere cevabı ise nefis;

“Çocuklarımla beraber evde DVD’yi koyup attığım 134 golü izledik.”

Keyfe bak be…

En değerli 30 genç

Futebol Finance 21 yaş ve altındaki en değerli 30 oyuncuyu minimum ve maksimum değerleriyle kaleme almış.

Listenin zirvesinde Pato, Balotelli ve Muller 3’lüsü var. Pek itiraz edilecek gibi değil ama Balotelli’nin futboldan çok yaptıklarıyla konuşulması ve City’nin ekstra saçma bir bonservisle onu transfer etmesi listenin zirvesinde olması sağlıyor.

Listedeki herkes yetenekli ama ilerki sezonlarda daha da patlayacağını düşündüğüm isimler söyle; Dzagoev, Lukaku, Sakho, Paul Goose ve Pastore. Bir de 8. sıradaki Neymar ve 9. sıradaki Bale’e dikkat. Maksimum bedellerinin en 2 katına sezon sonu transferleri gerçekleşir.

Bizim gençlerimizden ilk 30’da kimse yok. 40 olsa belki Sercan girerdi listeydi. Gerçi bana hala biraz “overrated” geliyor ama neyse.