Euro 2012 eleme grupları

Rakiplerimiz Azerbaycan, Kazakistan, Belçika, Avusturya ve Almanya. Azeriler ve Kazaklar zayıf; Belçika, Avusturya ve Almanya’da gurbetçi desteğimiz var desem ne fark eder… Hoca yok golcü yok nasıl bir yapılanma içine gireceğimizi bilen yok.

6’sı 6 takımdan, 3’ü ise 5 takımdan oluşan 9 gruplu eleme grubu maçları Eylül 2010 – Kasım 2011 tarihleri arasında uluslararası maç takvimine denk gelen Cuma/Cumartesi ya da salı günleri oynanacak.

Eleme maçları sonunda gruplarını birinci sırada tamamlayan takımlar ile en iyi puana sahip ikinci takım, ev sahibi ülkeler Polonya ve Ukrayna ile birlikte finallere direkt katılmaya hak kazanacak. Gruplarını ikinci sırada bitiren sekiz takım arasında 11/12 ve 15 Kasım 2011 tarihlerinde çift maçlı eleminasyon sistemine göre oynanacak maçlar sonunda finallere yükselecek son 4 takımı belirlenecek.

Ayranımız yok içmeye…

Yarın bu saatlerde Euro 2012 eleme grubundaki rakiplerimiz belli olacak. 14 Ekim’de Fatih Terim’in istifasından bu yana hocasız takılmaya devam ediyoruz. Haliyle Polonya’daki kura çekimine de hocasız gidiyoruz. Eee iyi böyle maç filan da yok zaten boşuna maaş ödemiyoruz kimseye… Yerli hocalar görev için can atıyor. Federasyon yabancı peşinde ki bence doğru. Basın Trapattoni ve Hiddink‘e çok inandı ama tutturamadılar. Önümüzdeki ayın başında 3 Mart tarihinde Honduras ile bir hazırlık maçımız var. Acele etmeyin beyler nasıl olsa bizim Milli Takımın aksine 2010 Dünya Kupası bileti alan Honduras’ı hocasız da yeneriz biz!

Kuraya 2. torbadan katılıyoruz, bakalım bu sefer 2.’lik için kiminle can çekişeceğiz;

1. Torba: İspanya, Almanya, Hollanda, Italya, Ingiltere, Hırvatistan, Portekiz, Fransa, Rusya

2. Torba: Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, İsveç, İsviçre, Sırbistan, Türkiye, Danimarka, Slovakya, Romanya

3. Torba: İsrail, Bulgaristan, Finlandiya, Norveç, İrlanda Cumhuriyeti, İskoçya, Kuzey İrlanda, Avusturya, Bosna Hersek

4. Torba: Slovenya, Letonya, Macaristan, Litvanya, Belarus, Belçika, Galler, Makedonya, Kıbrıs Rum Kesimi

5. Torba: Karadağ, Arnavutluk, Estonya, Gürcistan, Moldova, İzlanda, Ermenistan, Kazakistan, Lihtenştayn

6. Torba: Azerbeycan, Lüksemburg, Malta, Faroe Adaları, Andora, San Marino

Fenerbahçe’den halı saha style

Soğuk olur, zemin kötü olur, sarı kart cezalısı çok, uçak inemedi, Samsun’du, Kayseri’ydi derken Fenerbahçe geçen senenin kıl payı şampiyonunu evinde madara etti.

Herşeyden önce takım savaşmayı, maçı bırakmamayı sonunda öğrendi. Veya Koch‘un program ancak etki etmeye başlıyor. Selçuk ile Deniz kağıt üzerinde son derece canımı sıkıyordu ama ikisi de bugün gayet iyiydiler. Özellikle Fenerbahçe’nin attığı ilk golde ceza sahasının içinde attığı mini çalım ve Semih’e al da at pası alkışa değer. Mehmet Yıldız’ın attığı boru golde de Wederson’un kafayla indirme gerizekalılığını da pas geçmeyelim. Fenerbahçe bu maçı ilk yarıda koparırdı ama Sivas kalecisi Akın’a teşekkür etsin. Hele Özer’in uzaktan attığı bir şutu 90’dan bir çıkarışı var ki, alkışşş!

Maçın ikinci yarısında Sivas tam anlamıyla sürklase oldu. Bu devrede çok önemli olduğunu düşündüğüm iki nokta var. Birincisi Semih’in attığı ikinci goldeki Deniz’in pasını Lugano atamazdı; Guiza o topu mümkün değil öyle kontrol edemezdi ve hadi top önüne öyle sekmiş olsun, Semih’in yaptığı soğukkanlı plase 101 vuruşu ya-pa-maz-dı!

İkinci nokta ise Uğur Boral. Açık açık “Halı saha takımıma bile almam!” dediğim Uğur’a bu akşam saygı duymak lazım. Aykut Kocaman Brezilya’dan Dentinho‘yu getirmiş olsaydı ve Uğur Uğurinho’nun bu akşam attığı iki golü atmış olsaydı; şu an taraftar göbek atıyor, basın da vay vay vay!, aman aman! diye bağırıyordu. Ama bu performansla devam etmesi şart. Sevilla bir, Sivas iki… Ben futbolcunun, zeki, çevik, ahlaklı ve devamlısını severim 🙂

Şubat ayı özellikle zirvede keyifli geçeceğe benzer. Galatasaray’ın “Yollarda bulurum seni!” fikstürü işlerin enteresan bir hal almasına sebep olabilir.

Only a game?

UEFA tarafından düzenlenen “Only A Game?” sergisi 2010 İstanbul Kültür Başkenti kapsamında 21 Ocak-30 Nisan tarihleri arasında Taksim Sanat Galerisinde ziyaret edilebilecek.

UEFA, Türkiye Futbol Federasyonu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın katkıları ile gerçekleştirilen sergide Avrupa futboluna ait eşyaların yanı sıra Türk futbolu ile ilgili daha önce sergilenmemiş parçalar da yer alacak. Efsane hakem Pierluigi Collina imzalı hakem forması, Şampiyonlar Ligi finallerinin biletleri, 1956 Şampiyon Kulüpler Kupası Finali’nde giyilen forma, 1958 yılının yarısı Galatasaray’da yarısı da Fenerbahçe’de olan kupası, 1968’de oynanan Fenerbahçe-Manchester City maçının topu ile UEFA Kupası Finali’nde Galatasaray’ın giydiği forma gibi futbolun tarihine geçmiş maçlara ait objeler bu sergide olacak.

İstanbul’da yaşayan herkesin yolu önümüzdeki 4 ay içinde mutlaka Taksim’e düşer. Gitmişken de bu sergiyi gezip keyiflenmek lazımdır.

Lille’i geçersek, Liverpool kolay…

“UEFA Avrupa Ligi’nde Lille’i geçeceğimizi düşünüyorum, takımımız bu kapasiteye sahip durumda. Sonrası Liverpool geliyor. Gerçekçi olmak gerekirse ‘Sahamızda oynayacağımız maç, bizim kader maçımız olur’ diyorum. Eğer çok iyi konsantre olur, çok iyi mücadele ederek iyi bir sonuçla sahamızdan çıkarsak  Liverpool’u da eleyeceğimizi düşünüyorum. Liverpool’da Gerrard ve Torres’i çıkardığınızda yenilmeyecek bir takım değil. Ama öncelikli hedefimiz Lille tabii ki!”

Uğur Boral

Fenerbahçe’nin sol kanattan seri akan ismi Uğur Boral, Fenerbahçe gazetesinde aynen bu sözleri söylemiş. Fenerbahçe resmi internet sitesi de aynen benim kullandığım başlıkla bunu sayfasına taşımış. Uğur röportajında “Lille’i geçersek, Liverpool kolay” gibi bir cümle kurmamış ancak başlık böyle. Enteresan.

Bir de Uğur’un Gerrard ve Torres olmasa Liverpool yenilmeyecek takım değil lafına takıldım. O ne demektir ya? O zaman Barcelona’da Xavi ve Messi, Real’de Kaka ve Ronaldo, Manchester’da Rooney ve Giggs, Chelsea’de Drogba ve Lampard olmasa yenilmeyecek takım değiller. Önce kendisinin de dediği gibi Gervinho’lu, Frau’lu Lille’i düşünsün Uğur ama o güne kadar da boş durmasın.

Yatsın kalksın dua etsin maç öncesi Alex’in oynamasına engel bir durum olmasın…

Bir Uruguay efsanesi; Alcides Ghiggia

Uruguay’ın futbolunun gelmiş geçmiş en önemli isimlerinden 83 yaşındaki Alcides Ghiggia, bugün Maracana stadındaki müzeye konmak üzere ayak izlerini bırakmış. Alcides Ghiggia’nın futbol hayatındaki en önemli anda kuşkusuz Maracana stadında 1950 Dünya Kupası finalinde Brezilya’yı 2-1 yendikleri maçta attığı gol. Ghiggia’nın bu golle ilgili söylediği laf ise daha da efsane;

“Maracana’yı bugüne kadar sadece 3 kişi susturabildi. Papa, Frank Sinatra ve ben…

Ankaragücü Ümit Özat’a özel hoca tutmuş

2000 yılında Fransa ile Avrupa Şampiyonu olan, 2004 yılında Tunus ile Afrika Uluslar kupasını kazanan, son olarak Fas Milli takımını çalıştıran ve temmuz ayında kovulan Roger Lemerre, Ankaragücü’nün yeni teknik direktörü oldu. Lemerre’in 42 futbolcusu bulunan ve antremanlara iki otobüsle giden Ankaragücü’yle imzaladığı anlaşmanın süresi 6 aylık. 10 senedir kulüp takımı çalıştırmamış, kariyerinde Fransa dışında hiç kulüp takımı çalıştırmamış bir hocadan 6 ayda beklenti nedir? Lemerre geçtim Ankaragücü’nü Türkiye’yi ne kadar tanıyordur? Bunlar anlaması güç şeyler…

Lemerre’in yardımlığına da Fenerbahçe ve Köln’den tanıdığımız Ümit Özat getirildi. Ümit’in imza sonrası açıklamaları da çok iyi; “Yardımcılığı düşünmezdim ama Roger Lemerre’den çok şey öğrenebilirim diye kabul ettim.”

Benim buradan çıkardığım sonuç; Fransız Lemerre, Almanca ve Türkçe bilen Ümit Özat’a 6 ay süresince özel hocalık yapacak. Anlaşabildikleri kadar tercüman vasıtasıyla tecrübeleri aktaracak. Gökçek ailesinin hatrı sayılır miktarda parasını alacak ve haziran ayında takımı küme düşme potasının biraz üstünde Ümit Özat’a bırakıp Fransa’ya şarabını yudumlamaya gidecek.

Hakikaten daha alakasız bir teknik direktör tercihi olamazdı heralde…