“TÜRKİYE’NİN BARCELONA’SI BİZİZ” DEDİNİZ.
Barcelona’dan bir şey kopyaladığımız yok. Orada Guardiola diye bir arkadaş var, takımın altyapısından yetişme, onu antrenörlük bilgisi olarak sağ cebimden alır sol cebime koyarım. Ama, uyguladıkları oyun tarzı, felsefesi insanların görmek istedikleri bir felsefe. Çin’e kadar taraftarı var. Bana da, eğer riyakarlık yapmıyorlarsa, “Hocam Barcelona gibi oynuyor senin takım” diyorlar.
DAUM’LA DA AYNI OKULDAN MEZUNSUNUZ.
Adam geldi buraya 4 milyon Euro alıyor, biz geldik 400 milyar alıyoruz. Antep-Beşiktaş maçında takla attım diye büyük takımlar bana “Bunun davranışları çok hafif kalıyor” diye görev vermedi, adam kokain içiyor, ülkesi kovuyor, sen kabul ediyorsun. Senin ülkenin insanının anası ağlamış, gurbette kendi çamaşırını elde yıkamış, geçinmek için diskoteklerde fedailik yapmış, bu haksızlığa nasıl çıldırmazsın? Bana verilen değere bak, ona verilen değere bak. Gelsin burada yapsın bakalım aynı işi.
PEKİ DAUM’DAN NE İSTİYORSUNUZ? GEÇENLERDE YALAKA DEDİNİZ.
Ona verilen değeri görünce sinirim bozuluyor. Almanların Türkleri ne kadar sevdiğini benden daha iyi kimse bilemez. Yapma bu kadar da oynama! Bizim insanımızın duygularıyla oynamasın. İstiklal Marşı’nı ben zor söylüyorum, o nasıl söylüyor? Ağzını oynatmakla olur mu? Hissetmek lazım. Burada biz Hakk’a tapan diyoruz, senin ne alakan var Hakk’a tapmakla bilmem ne? Samimi bulmuyorum.
HOCAM SİZ ÇAPKIN MISINIZ?
Allaha çok şükür, homoseksüel değilim. Karım da karşı cinstendir, bir erkek arkadaşım yok.
Hafta sonu Vural vs. Daum. Yılmaz hoca maç içinde sinirlenip Fener yedek kulübesinde Daum’a dalarsa hiç şaşırmam. Ne bu kin anlamak zor. Ya da başka bir senaryo. Maçı Kasımpaşa’nın kazandığını düşünelim. Offf sabaha kadar konuşur…