Maradona by Kusturica

maradonabykusturica

Az önce bu harika filmi seyrettim ve koşa koşa size anlatmaya geldim.

Maradona’yı bildiğimiz futbol tanrısı dışında bir aile babası, kokain bağımlılığı ile cebelleşmiş bir tanrı ve anti-kapitalist politik görüşlerini söylemekten çekinmeyen bir lider olarak görmek için kaçırılmaz bir fırsat.

Emir Kusturica ve Diego Armando Maradona gibi iki egosu yüksek karakterin arkadaşlıkları ve hayata bakış açılarının kesiştiği noktaları da harika biçimde gözler önüne seriyor. Hatta daha da ileri giderek, Amerika ve İngiltere’nin başı çektiği kapitalist düzen tarafından ezilmiş iki ülkenin, Nietzsche’nin Dionysos’unun modern örnekleri diyebileceğimiz iki çocuğunun yollarının kesişmesinin hikayesi diyebiliriz. Gerçi Maradona’nın yanında Kusturica biraz zayıf kalıyor ama… Özellikle Kusturica’nın dış ses kullanarak anlattıkları gereğinden fazlaca edebi kaçmış.

Filmdeki bazı sahneler müthiş etkileyici.. Maradona’nın içtenliğini, deliliğini, müthiş yeteneğini, yıldızlığını ve aslında senin benim gibi insanlığını o kadar güzel anlatıyor ki. Mesela aşağıya eklediğim video. Arjantinli sanatçı El Potro Rodrigo’nun Maradona için yazdığı La Mano De Dios adlı şarkıyı, bir barda Maradona’nın kalkıp söylediği sahne. Oturduğum yerden ayağa fırlayıp Maradona, Maradona ve Oleee, ole, ole, ole, Diegooo, Diegooo diye zıplayarak eşlik etmekten kendimi alıkoyamadım.

Eğer gerçekten futbola bizim kadar aşıksanız bu filmi kesinlikle izlemelisiniz. Rahatça bulabilmeniz için bir kopya da vereyim: Maradona.By.Kusturica.2008.DVDRip.XviD-VoMiT

[flv width=”500″ height=”308″]http://img.footballove.com/video/Maradona%20singing%20La%20Mano%20De%20Dios.flv[/flv]

Real Madrid’den akıl (!) dolu transferler

hangisi

Real Madrid ekonomik kriz falan demeden 40 milyon Euro’yu yukarıdaki iki futbolcuya, Huntelaar ve Lassana Diarra’ya yatırdı ama görünen o ki 20 milyon Euro *ıçlarına kaçıyor.

Neden mi?

UEFA kuralları madde 17.17 ve 17.18’e göre her iki futbolcu da önceki takımlarıyla UEFA kupasında sahaya çıktıkları için Real Madrid Şampiyonlar Ligi’nde oynatmak üzere sadece birini seçmek zorunda. Pek tabii ki UEFA’yı bir yokladılar acaba kural değişir mi diye ama nafile.

Real Madrid Futbol Direktörü Mijatoviç ve ekibini tebrik ediyor, yeni yılda başarılarının devamını diliyorum.

Olan olmuş ama birini seçmek lazım. Siz hangisini seçerdiniz? Benim oyum Huntelaar’dan yana. Gol atmadan maç kazanılmaz.

Sıkmayın Alex’imin canını

2008-07-04_aragonesamandirabasin3

Bildiğiniz üzere sezon sonunda Alex’in sözleşmesi bitiyor ve hala klüp ile anlaşabilmiş değil. Aziz Başkan ve havarileri ne yapmaya çalışıyorlar anlamış değilim. Alex’in kendi websitesine yazdığı son yazıdan bir alıntı:

Dört yıldır bu kulübün futbolcusuyum ve sadece dört defa sakatlandım ve hiçbiri de ciddi sakatlıklar değildi. Benim saha içinde ki çalışmam da her zaman iyiydi. Herkese saygı duyuyorum ve herkesin de bana saygı duyduğuna inanıyorum. Ama şu ana kadar kulüple yaptığımız görüşmeler sonrasında bende bazı şüpheler uyandı ve bundan dolayı rahatsız oldum. Hele bir de bunca zaman Fenerbahçe forması giymiş ve kulüp için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışmış olmama rağmen hala bu şüpheleri gideremedim.

O zaman Zico ile birlikte gönderselerdi Alex’i… Tam olurdu o zaman. Dede’nin İspanya Millli Takımı’nı toptan transfer etmeyi mi planlıyorlar, nedir? Bir türlü anlayamadım gitti.

İbret olsun diye Alex’in Fenerbahçe’ye geldiğinden beri oynadığı futbolun belgesi:

alexdesouzaistatistik

Derbi sonrasi

im9012

Dun gece Ali Sami Yen stadi uzun aradan sonra full cekmisti ve her ne kadar hakem macin sonucunu etkiledi denilse de sahada maci cok isteyen sari kirmizi formali futbolcular vardi. Dun geceki Delgado’nun kart olayina hic girmeyecegim cunku bu kart isteyip, sari kart gorme olayi bir tek bizim ulkemizde sacma sapan prim yapiyor. Maca baktigimiz zaman Galatasaray, kimilerinin 3’lu demesine ragmen bence 4’lu bir defans kurgusu ile sahaya cikti. Baris’in ofansif oyunu sevmesi nedeniyle sag kanatta cok bosluk verdi ancak Baris sahalara dondugunden beri takimi olumlu olarak cok etkiledi, cok savasiyor ve takimi devamli ileri itiyor. Ortada cift on libero, Ayhan ve Topal yine kusursuzdu. Sol kanatta her zamanki mucadelesi ile Arda yine buyuk keyif verdi. Sadece ofansif degil, defansta kaptigi toplar unutulmamali. Bu sezonun en formda oyuncusu Lincoln sag kanada yakin serbest oynayarak yine mest etti. Forvette ise Nonda ve Baros. Baros yaninda birisi oynayinca daha da etkili oluyor ve nitekim hat-trick yaparak bunu kanitladi. Nonda biraz tutuk gozuktu ama yine de cok alan bosaltti ve cok top sakladi. Bu galibiyet ile Galatasaray ilk yariyi buyuk moralle kapadi ve yeni yilda islerin cok daha iyi olacaginin sinyallerini verdi. Besiktas ise, hala aklimin almadigi 3-5-2 formatiyla sahaya cikti. Dunya uzerinde bu formasyon ile oynayan baska bir ust duzey kulup varsa lutfen bana soyleyin ben de bileyim. Defansta Zapo, Gokhan ve Toraman resmen birbirlerine carparak oynuyor. Kanatlarda Ekrem ve Seric cok etkisiz, sahada varlar mi yoklar mi belli degil. Ortada Cisse zaten ofansta hic yok, Delgado zaten 55 dakika sahada kalabildi. Son haftalarda takimin en formda oyuncusu Nobre beklenenin aksine cok etkisizdi. Besiktas’ta sahada bir seyler yapmaya calisan 2 isim vardi. Bunlardan biri Tello; muthis bir sol ayagi var, attigi her pas ve her orta tehlikeli oluyor. Bir diger isim ise Holosko; attigi deparlar ile Galatasaray defansinin dengesini bozdu ve muhtesem bir gol atti. Eger Besiktas 2009 yilinda da bu sistem ile oynamaya devam ederse isleri cok zor. Suan ligde 6. durumdalar ve uzerilerinde yer alan hic bir takimi yenemediler, bence uzerine dusunulmesi gereken bir konu…

Lo hice solo una vez…

848473933uno

Kadi ya Njano başlıklı yazımda değindiğim konunun bir örneğini daha gördük bu akşam: Delgado’nun ikinci sarı kartını gördüğü pozisyon.

Vücut dilinden o kadar belliydi ki Delgado’nun ne demek istediği hakem Cüneyt Çakır’a. Kendisine faul yapan futbolcuya sarı kart istemek için yapmadı o sweetest taboo sarı kart isteme hareketini. Ben bi kere faul yaptım, bana şak diye çaktın kartı tadında birşeyler söylüyordu ki, Cüneyt Çakır ne dediğini anlamadığı için sadece el hareketini görüp, evet şak diye bir kere daha çaktı kartı. Context Davranışa anlam kazandıran içinde vuku bulduğu şartların hiçbir önemi olmadı yine. 

Bir sarı kart isteme hareketine takıldı kaldı Türk futbolu ve bir kere daha taş gibi derbi olurken 55. dakikada bitti maç.

Kura dediğin böyle olur

cl_kura

Hemen söyleyeyim: Mego vs. Fergie müthiş eşleşme. Ancak diğerlerinin de aşağı kalır bir yanı yok.

Geçen haftasonu Milan karşısında seyrettiğim Juve, Scolari’nin Chelsea’sini döver. Villareal – Pana ikilisi en az gollü maçları oynar. Bayern Sporting’i ilk maçta kolaylar. Atletico – Porto kora kor mücadele olur, Atletico devam eder. Lyon hiç kusura bakmasın. Liverpool Madrid’i geçer, Madrid kıyameti sürer. Sonuncusu ise ortada: Ya Arsenal Roma’yı pas pas pas kör eder, ya da Totti füzesi ile Vucinic soyunur.