İngiltere 2010 Dünya Kupası forması

İngiltere Milli Takımının klasik beyaz iç saha formasının dışında Güney Afrika’da giyeceği diğer forması da İngiliz rock grubu Kasabian‘ın Paris konserinde ortaya çıktı. Umbro tarafından üretilen klasik görünümlü formaların özellikle kollarındaki lastik kısmının beyaz olması hoşuma gitti.

Bu arada forma tanıtmak için oldukça farklı bir yol tercih etmiş Umbro. Son günlerdeki Terry olayları yüzünden ne futbolcuları ne de Capello’yu bulaştırmayalım mı demişler?

Capello Terry’den kaptalığı aldı

Sky Sports’un flaş geçtiği habere göre Capello Terry’nin Milli takım kaptanlığını aldı. Wembley stadında bir araya gelen ikilini görüşmesinin sadece 12 dakika sürdüğü söyleniyor. Federasyondan daha resmi ve detaylı bir açıklama yok.

Açıkcası Capello’nun Terry’e destek olacağını ve kaptanın arkasındayım demesini bekliyordum. Bu saatten sonra yeni kaptan adaylarım Gerrard, Lampard ya da Ferdinand.

*******

Edit: İngiltere Futbol Federasyonunun internet sitesinde de Capello’nun Terry hakkındaki açıklaması yayınlandı;

“Uzun uzun düşündükten sonra kaptanlığı Terry’den almanın en doğrusu olduğuna karar verdim. Terry kaptanlığı süresince hep olumlu davranışlar sergiledi ancak bu kararı alırken başka konuları da göz önünde bulundurdum ve İngiltere takımı için en doğrusunun bu olduğuna karar verdim. İngiltere için en iyisini istemem bu kararda etkili oldu. İlk olarak Terry’e haber iletildi. Terry’i kaptanlığa seçerken ikinci ve üçüncü kaptanları da belirlemiştim. Bu kararın değişmesi için bir sebep yoktur. Bu kararı bana bırakan federasyona teşekkür ederim.”

Fabio Capello

Pato’nun sıkıntısı dişlerinde

En son 13 Aralık’taki Palermo maçında oynayan ve o günden beri sahalardan uzak kalan Pato’nun yaşadığı kas sakatlığının dişlerinden kaynaklandığı açıklanmış. Pato bugün dişlerinden bir operasyon geçirecek.

Geçen sezon Van Persie de aynı tip bir problemden dolayı operasyon geçirmişti. O zaman “Diş ve kas ne alaka?” diyerek ufak bir araştırma yapmıştım; insanın diş sinirleriyle vücudun diğer kaslarının arasında ilginç bir bağ varmış. 20 yaş dişleri sorun çıkarıp çiğnemeyi etkilediği anda vücuttaki bu bağ direk etkileniyormuş. Bu problemi yaşayan sporcuların da kasları fazla zorlanmaya gelemiyormuş. Tabii ki işin daha detaylı ve tıbbi açıklamarı var, ben elimden geldiğince basite indirgemeye çalıştım.

Pato bu hafta Bologna deplasmanında da yok. Huntelaar olmuyor, Borriello yanlız kalıyor, Inzaghi’ye dayanılmıyor. Dön artık Pato.

Kriz var mı kriz?

Deloitte’in yaptığı araştırmaya göre bu sene ocak ayı transfer döneminde Premier League kulüplerinin harcadığı 30 milyon pound son 7 senenin en düşük rakamı. Geçen sezon aynı dönemde 170 milyon pound harcanmış ve rekor kırılmıştı. Bu sezon özellikle bonservis bedeli ödenerek değil kiralama yöntemiyle transferler gerçekleşti. Geçen sezon krize rağmen para harcamaya devam eden kulüpler bunun olumsuz etkisini şimdi yaşıyorlar. Manchester United, West Ham, Portsmouth ve Liverpool gibi kulüplerin maddi sıkıntılarını bilmeyen yok. Diğer kulüpler de geçen sezondan ders almış olsalar gerek ocak ayında kendilerini riske atmak istemiyorlar.

Haberin kaynağı The Guardian’dan David Conn’un konu hakkındaki daha detaylı yazısı ilginizi çekerse buradan okuyabilirsiniz.

Pas makinası

Barcelona bu sezon La Liga’da oynadığı 20 maçta tam 13.176 pas yapmış. Maç başına ortalaması 659. Geçen sezon ise La Liga’da oynadıkları 38 maçta toplam 22.516 pas yapan Barca’nın sezon ortalaması 592’ymiş. Bir önceki sene Rijkaard yönetiminde yapılan pas sayısı ise 22.202. Yani her geçen sene artan bir pas trafiği söz konusu.

Bu sezon yapılan 13.176 pasın 11.031’i yani %83.7’si olumlu sonuçlanırken 2.145’i yani %16.3’ü olumsuz olmuş. Yani 10 pasın 8’i adresini buluyor. İşi oyunculara indirgemek gerekirse 1.747 pasla Xavi‘nin birinci olması tabii ki sürpriz değil. Onu takip edenler ise 1.247 pasla Dani Alves ve 1.052 pasla Pique.

Ne o Franco?

Kalede şu arkadaş olmasa Galatasaray maçlarını o kadar rahat maç izleyeceğim ki anlatamam. Sezon başından beri kaleye yaklaşan her topta beni strese sokuyor bu adam. Bir maçta bile kritik takımı kurtaran bir kurtarış yaptığını hatırlamıyorum. Yabancı hakkımızdan birini böylesine sıradan bir kaleci için kullanıyor olmamız çok acı. En çok da Aykut ve Ufuk’a üzülüyorum bu adamın arkasında bekledikleri için. Bugün yediği golde de halı sahada değişmeli kaleye geçen ve gelen toplarda pişecek diye korkan elemanları anımsattı bana. Fark ettiniz mi bilmiyorum ama yediği gol yetmedi bir de kırmızı kart görüp bizi 3 puandan edecekti Franco. Vakit geçirmekten sarı kart gördüm yetmez bir de alkış tutayım ikinci sarı gelsin dedi. Şanslıymış ki hakemin gözünden kaçtı. Rijkaard bile kulübeden fırlayıp “Leo no!” diye bağırdı. O an kırmızıyı görse 3 değişiklik hakkı da kullanılmış yeni transferlerden birini koyardık artık kaleye…

Yeni transferler demişken Jo’yu izlerken keşke şu adam Avrupa’da oynayabilseydi diye bütün maç iç geçirdim. Kaç maçtır ağırlaşmış Nonda’yı izledikten sonra hareketli, çapraz koşulu, çalımlı Jo’yu izlemek keyif ve ümit verdi bana. Neill ise defanstan top çıkarırken çok hata yaptı ama onun dışındaki müdahaleleri yerindeydi. Gio hakkında ise birşey söylemek için şimdilik erken. Bulduğu az sürede yetenekliyim ben dedi ama onu biz zaten biliyoruz. Yeni transfer değil ama kadroda yeni yeni yer bulmaya başlayan Emre Çolak ise ilk 11’de başladığı maçta hiç mi hiç sırıtmadı. Tek problemi fiziksel. Yetenekli ve akıllı ancak henüz çok güçsüz. İkili mücadelelerde çok zayıf kalıyor. Biraz genişleyip yere sağlam bastı mı çok iyi yerlere geleceğine inanıyorum.

Avrupa’nın üst düzey liglerinde mücadele eden takımlar arasında galibiyeti olmayan tek takım Denizlispor’dan 3 puan almamak çok büyük sürpriz olurdu. Aslına bakarsanız 2-1’lik galibiyet bile yeterli değildi benim için. Daha fazlasını bekliyordum. Sakatların da geri dünüşüyle daha gollü, gümbür gümbür gelen bir Galatasaray’ı önümüzdeki maçlarda görmek umuduyla…