Euro Update

boots

2008-2009 sezonunda Avrupa liglerinde kimler şampiyon oldu, kimler düştü, kimler çıktı, kimler Avrupa kupalarında mücadele edecek?

Şampiyonlar;

İngiltere: Manchester United İspanya: Barcelona İtalya: İnter Milan Almanya: Wolfsburg Fransa: Bordeaux İskoçya: Rangers Portekiz: Porto Hollanda: AZ Alkmaar Türkiye: Beşiktaş Yunanistan: Olympiakos

Şampiyonlar ligine direk katılanlar;

İngiltere: Manchester United, Liverpool, Chelsea İspanya: Barcelona, Real Madrid, Sevilla Italya: Inter Milan, Juventus, AC Milan Almanya: Wolfsburg, Bayern Munich Fransa: Bordeaux, Marseille İskoçya: Rangers Portekiz: Porto, Sporting Lisbon Yunanistan: Olympiakos Hollanda: AZ Alkmaar Türkiye: Beşiktaş

Şampiyonlar ligi ön elemesi oynayacaklar;

İngiltere: Arsenal İspanya: Atletico Madrid Italya: Fiorentina Almanya: Stuttgart Fransa: Lyon İskoçya: Celtic Portekiz: Benfica Hollanda: Twente Enschede Türkiye: Sivasspor Yunanistan: PAOK Salonika Belçika: Anderlecht, Standard Liege Avusturya: SV Salzburg Danimarka: FC Copenhagen Rusya: FK Rubin Kazan, PFK Samara Kryliya Sovetov İsviçre: FC Zurich

Europa kupasına katılacaklar;

İngiltere: Everton, Aston Villa, Fulham İspanya: Villareal, Valencia Italya: Genoa, AS Roma Almanya: Hertha Berlin, Hamburg Fransa: Toulouse İskoçya: Heart of Midlothian, Aberdeen Portekiz: CD Nacional de Madeira, Braga Hollanda: Ajax Amsterdam, PSV Eindhoven Türkiye: Trabzonspor, Fenerbahçe, Galatasaray Yunanistan: Panathinaikos, AEK Athens, Larissa Belçika: KAA Gent Avusturya: Rapid Vienna, Austria Vienna Danimarka: Odense BK Rusya: FC Moscow İsviçre: Young Boys, FC Basel, Grasshoppers

Düşenler;

İngiltere: Newcastle, Middlesbrough, West Brom İspanya: Real Betis, Numancia, Recreativo Huelva Italya: Torino, Reggina, Lecce Almanya: Energie Cottbus, Karlsruhe, Arminia Bielefled Fransa: Caen, Nantes, La Havre Türkiye: Hacettepe, Kocaelispor, Konyaspor

Çıkanlar;

İngiltere: Wolverhampton, Birmingham, Burnley İspanya: Xerez, Tenerlife, Real Zaragoza Italya: Bari, Parma, Livorno Almanya: SC Freiburg, Mainz, Nurnberg Fransa: Lens, Montpellier, Boulogne Türkiye: Manisaspor, Diyarbakırspor, Kasımpaşa

Hadi hisset bu hislerimi

karakartal1cn6

Muzo B Fenerli, ben ise Galatasaraylıyım. Bu yüzden blogda Beşiktaş’la ilgili ender postlar yazıyoruz. Bu konudaki en şikayetçi ve etrafımdaki en ağır Beşiktaşlı arkadaşım Ahen, bu sezon gelen şampiyonluklarla ilgili bize bir misafir yazısı yazdı. Buyrun hissedin hislerini;

Hani hep deniyordu ya senelerdir “Beşiktaş şampiyonluğa, başarıya aç, artık taraftar yerinde zor duruyor” diye, işte 31 Mayıs akşamı İnönü’de hepimiz şahit olduk herhalde bu fikrin gerçekliğine. Doğruyu söylemek gerekirse Ekim ayında Ertuğrul Sağlam istifa ettikten sonra, ki gerçekten de bunu isteyenlerin başında geliyordum bağıra bağıra oynattığı sistemin ve stratejik kararlarının yanlış olduğunu söyleyerek, takımın başına daha kimin geleceği belli değilken “oh be dedim iyi ki kombine falan da almamışım, UEFA’dan da elendik bir cacık olmaz bizden bu sezon.”

Ne zaman ki Mustafa Denizli takımın başına geldi işte o zaman benim de bu takımın en azından başaramasa dahi gayret edeceğine yönelik inancım başladı. Gerçekten de öyle oldu, her ne kadar ölüp ölüp dirilsek te Hacettepe maçları gibi maçlarda ha gitti ha gidiyor 3 puan diye, takımın inadından, sonuna kadar maçı bırakmaması sayesinde bu günlere kadar geldik. Bu arada teknik direktör değişikliğinden sonra devre arası transferlerine de şahsen baya bir karşı çıkmıştım. Tamam Fabian Ernst ismi var, kariyeri var güzel ama 30’una 1 kalmış antremansızdır dedim, hele hele Yusuf’la ilgili düşüncelerim için bir yerde karşılaşsam özür dileyeceğim kendisinden, söyleseler kahkahalarla güleceğim bir performans sergiledi kendisi. Bence Mustafa Denizli Beşiktaş’ı takım oyunu oynaması konusunda çok iyi şekilde eğitmiş, her ne kadar bazı maçlarda, heyecandan belki de, yanlış oyuncu değişiklileri yapmış olsa da, Ertuğrul Sağlam’ın Beşiktaş’ıyla kıyaslanırsa çok daha yerinde bir sistem kurup, “tüm oyuncuları kendi yerlerinde, en verimli oldukları yerlerde oynatmıştır”.

Bir Beşiktaş taraftarı olarak son bir kaç haftadır durmadan insanların “hadi hayırlı olsun şampiyon oldunuz” demeleri beni ciddi ciddi rahatsız ediyordu. O kadar alışmışız ki son anda bir şey olacak, yine 90+ da yiyeceğiz golü, bu sene de gidecek diye diye ben ancak Denizlispor’a karşı 2-0 olduğunda koltuğa oturup “şampiyon olduk” diyebildim. Dediğim gibi o kadar başarıya, spesifik olarak şampiyonluğa açmış ki bu camia, en son 2000 senesinde Galatasaray’ın duble yapmasından 9 sene sonra, kendi tarihinde 2. kez duble yapmış olması bile nerdeyse gölgede kalacaktı.

Beşiktaş şampiyon olduktan sonra tebrik mesajları yayınlayan Galatasaray ve Trabzonspor klüplerini de centilmenliklerinden ve fair-play görüşlerinden dolayı şahsen ben tebrik ediyorum. Umarım Beşiktaş bu lig ve kupa şampiyonluğuyla beraber iyi bir ivme, sportif düzen yakalar ve bundan sonra 9 senede birden daha kısa aralıklarla taraftarının yüzünü güldürür.

Ahen

Guardiola evli ve 3 çocuk babasıdır

0barcabbenidormpepguardiola

Fatih Altaylı bir tarafından element uydurmuş ve net biçimde “Guardiola gay” demiş. Evet bir dönem Guardiola’yla ilgili bu tip dedikodular vardı ancak hiçbir zaman doğrulanmadı. Dedikoduların doğru olmadığının en güzel kanıtı da Guardiola’nın evli ve 2 kız, 1 erkek çocuk babası olmasıdır.

Ayrıca Guardiola gay olsa n’olur? Ben Barcelona’ya oynattığı futbolla bana verdiği keyfe bakarım. “Çamur at izi kalsın” ne kolay iş ya…

Yine beceremediniz şu transfer işini

money

Milliyet’in son dakika haberie göre: Bilica’nın transferi askıya alındı!

Lugano ile sözleşme yenileyemeyen, Uruguaylının yerine Sivasspor’un Brezilyalı savunma oyuncusu Bilica ile anlaştığı açıklanan Fenerbahçe’ye soğuk duş!!!

Sivasspor basın sözcüsü Fikret Ünsal Radyospor’da “Aydın Cingöz’le Gündem” programında yaptığı açıklamada, Fenerbahçe’ye transferine kesin gözüyle bakılan Bilica’nın satışını askıya aldıkları belirtti.

Fikret Ünsal, Şampiyonlar Ligi’nde mücadele edecekleri için dün yaptıkları yönetim kurulu toplantısında böyle bir karar aldıklarını ifade ederek şöyle konuştu;

“Bilica’nın Fenerbahçe’ye transferini askıya aldık… Dün yaptığımız toplantıda bu kararın ilerleyen günlerde kesinleşmesi için görüş birliğine vardık. Bu durumu Fenerbahçe yönetimine ilettik. Onlarda anlayışla karşıladılar. Şu anda Bilica Sivasspor’un sözleşmeli futbolcusudur. Teknik heyetimizle önümüzdeki hafta tekrar toplanıp son kararı vereceğiz. Bilica ile oturup durumu değerlendireceğiz.”

Ben size tercümesini yapayım şimdi: Lugano ile iplerin koptuğunu çok erken duyurdunuz, şimdi tam kucağımıza oturdunuz. Piyasada Sercan’a 7 milyon dolares çekiyorlar. Arttırın bakalım fiyatı.

Herkes bir Guardiola peşinde

leonardo-milan

Milan kulübü resmi olarak Leonardo’nun takımın yeni teknik direktörü olduğunu açıklamış. Berlusconi ve Galliani bu sezonki Barcelona’yı ve Guardiola‘yı kıskanarak izlediler heralde ki biz de yeni nesil bir teknik adamla yola devam etmeliyiz diyerek Leonardo’yu göreve getirdiler.

Guardiola tabii ki başarılı ama iş bir tek onla da bitmiyor. Barcelona’nın bu sezonki başarısının bir çok faktörü var ancak ben bunların en önemlisi olan kadro yapısından kısaca bahsetmek istiyorum. A takımda oynayan 11 İspanyolun hepsi Barcelona altyapısından ve takımın yaş ortalaması sadece 21. Milan’ın A takımında ise sadece 3 isim altyapıdan. Onlar da kadroda fazla şans bulamayan forvet Borriello ve defans oyuncuları Antonini ve Darmian. Milan kadrosunun ne kadar yaşlı olduğunu da bilmeyen yok. Bu sezonki kadrolarında 30 yaşınının üzerinde tam 14 futbolcu bulunuyordu. Ambrosini, Kaladze, Nesta, Abbiati, Seedorf, İnzaghi ve Dida bunlardan sadece bir kaçı…

Milan’ın kadrosunda Kaka, Pato ve Flamini gibi genç ve yetenekli isimler var ama altyapısının da bir Barcelona olmadığı da aşikar. Berlusconi ve Galliani işin sadece genç bir teknik adamla biteceğini düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Tabii ki önümüzdeki sezon kadroyu güçlendirmek için transfere iyi para harcayacaklar ama aynı zamanda geleceği düşünerek altyapıya da para harcamaları şart. Tabii konu altyapı olunca iş sadece parayla bitmiyor, zaman en önemli kriter. Milan’ın zamana da çok ihtiyacı var.

Önümüzdeki yıllarda Milan’ı gerçekten çok zor günler bekliyor umarım bu dönemde Leonardo’nun yeni başlayan teknik adamlık kariyeri başladığı gibi bitmez.

Simon Kuper on İniesta

2845526259_ec19a71b7d

Dünya’nın en önemli spor yazarlarından “Football Against The Enemy” isimli kitabın yazarı Simon Kuper, Financial Times’daki köşesine İniesta hakkında nefis bir yazı yazmış. Yazı biraz uzun ve Türkçe’ye çevirince o güzel anlatım dilini kaybedebilir diye hiç dokunmadan paylaşmak istedim.

Barcelona’s Iniesta shows why technique trumps tenacity

It rarely happens, but sometimes a footballer stops to savour the moment. On Wednesday night Andres Iniesta was 25 years old, in Rome, at his peak, and part of a Barcelona team that was passing rings around Manchester United. This was as good as it gets. So for a second during yet another attack he just rolled the ball around under his foot, as if tickling its belly. In Rome, Iniesta showed his sport the way forward. Iniesta, his teammate Xavi and Barcelona’s coach Josep Guardiola possibly don’t share much DNA, but in football terms they are brothers. The first brother, Guardiola, emerged 20 years ago as the definitive Barca playmaker: effectively the side’s quarterback, who launched almost every attack with a perfect pass. The second brother, little Xavi, was better. Finally, almost a decade ago, a tiny white-faced teenager showed up at Barca’s training. Guardiola studied Iniesta for a bit, turned to Xavi, and said: “You’ve seen that? You’ll push me towards the exit, but that guy will send us both into retirement.” It took a while. In 2006, when Barcelona last won the Champions League, Iniesta appeared only as a substitute. But inside the club, everyone knew he was coming. Last year I asked Barcelona’s then coach Frank Rijkaard to name the player with the perfect personality for top-class football. Rijkaard hummed and hawed, but finally, in triumph, shouted out the right answer: “Andres – Andres Iniesta! He’s always there in training, always tries, and is just a wonderful footballer.” Iniesta’s magical year began in Vienna last June. In the final of Euro 2008, his Spanish team passed rings around Germany. Vienna prefigured Rome. Both times, Iniesta, Xavi and their buddies seemed to be playing piggy-in-the-middle against Europe’s second-best team. Germany and United chased ball in the heat. It wasn’t fair. Barcelona have to play like that. “Without the ball we are a horrible team,” says Guardiola. “So we need the ball.” Barca are too little – perhaps the shortest great team since the 1950s – to win the ball by tackling. The unofficial minimum height for top-class football is about 5’8”, and Xavi, Iniesta and Lionel Messi are below it. The minimum for central defenders is about 6’0”, and Carles Puyol is below that. So Barca defend either by closing off space through perfect positioning, or by keeping the ball. Johan Cruijff, Dutch father of the Barcelona style, teaches: “If we have the ball, they can’t score.” Modern football is supposed to be manlier. Managers talk about “heart”, “grit” and “bottle” and kilometres covered. What Iniesta showed in Rome is that these are secondary virtues. Football is a dance in space. When everyone is charging around closing the gaps, you need the technique of Iniesta to find tiny openings. In Rome, he barely mislaid a pass. Sometimes he’d float past United players, his yellow boots barely marking the grass. Occasionally he hit little lobs, a sign that he knew this was his night. We know how good United are. That’s the measure of how good Barca were in Rome. In games at this level, some very respected players get found out. It happened to United’s Ji-Sung Park and Michael Carrick, but also to Wayne Rooney. Excellent with his right foot, he is helpless with his left. Barcelona covered his one foot. When it was over, Barca’s players celebrated with their fans behind the goal; but as we looked from players to fans and back again, it was impossible to say which was which. Iniesta is a Barca fan. On Wednesday he was one of seven starting players raised in Barcelona’s academy, the Masía. Had he popped into the VIP buffet elsewhere in the Stadio Olimpico, he’d have seen a portent. Eusebio, Portugal’s star of the 1960s, was hanging around alone in a blazer. Every few seconds, someone would come up to hug him, or just express awe, and Eusebio would smile. He must do this 100 times a week. A year ago, you couldn’t have imagined Iniesta in old age receiving such honours. You can now. In Rome Rooney called him “the best player in the world at the moment”. Iniesta’s next target: the world cup 2010.

Maldini Barcelona’ya?

472598252_cdc6d5db65_b

Şampiyonlar ligi kupasını kazandıktan sonra kupayı futbolu bıraktığını açıklayan Maldini’ye adayan Guardiola, dün yaptığı açıklamada Maldini’nin önümüzdeki sezon Barcelona teknik ekibinde yer almasından büyük mutluluk duyacağını söylemiş.

Maldini daha önce yaptığı açıklamalarda futbolu bıraktıktan sonra saha içerisinde yer almak istemediğini söylemişti ama bu kararını değiştirse bile Milan’ın efsaneyi bırakacağını hiç zannetmiyorum. Hele daha önce de yazdığım gibi Ancelotti’nin yerine Leonardo gelirse yanına kesin Maldini’yi de oturturlar.

Bobo nasıl gitti ya?

bobo_arka_sev

2 gündür sağda solda okuyorum. Bobo Olympiakos‘la anlaşmışmış. Bobo’nun menajeri, Olympiyakos Genel Menajeri Giannis Chrisikopoulos ile yaptığı görüşmelerin ardından bu transfer konusunda Yunan kulübüyle anlaşmaya varmışmış. Süper Lig’in tamamlanmasıyla birlikte kısa süre içerisinde bu transfer resmen açıklanacakmışmış.

Bobo’nun Beşiktaş‘la olan sözleşmesi devam etmiyor mu? Beşiktaş’la bonservis konusunda anlaşılmadan oyuncunun menajeri gidip Olympiakos’la anlaşsa n’olur? Tamam Bobo başka takıma transfer olabilir, hatta bence olacak ama bir transfer haberi bu kadar da desteksiz sallanmaz ki. Bonservisi Beşiktaş’ta olan ve Beşiktaş onay vermeden gerçekleşmeyecek bir transfer masalında Beşiktaş’ın adı dahi geçmiyor neredeyse.